31 Mart 2010 Çarşamba

ÇAĞDAŞ SERAMİK SANATININ TARİHSEL SÜREÇTE ORTAYA ÇIKIŞI VE TARİHSEL GELİŞİMİ


Seramik Genel Tanımıyla;
“Hammaddesi kil olup elle, kalıpta ya da tornada biçimlendirilmiş ve fırınlanmış her tür obje sözcüğün kapsamına girer (Sözen-Tanyeli 1986: 213)”.
Seramik, genel olarak şöyle de tanımlanabilir: İnorganik malzemelerin oluşturduğu bileşimlerin, çeşitli yöntemlerle şekil verilip, kurutulduktan sonra sırlı ya da sırsız olarak sertleşip dayanıklılık kazanıncaya kadar pişirilmesi bilimi, teknolojisi ve aynı zamanda sanatıdır.
Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı gibi, seramiğe bir bütün olarak bakıldığında, tarihsel süreçte klasik ve endüstriyel yapısıyla ve de çağımızda kazandığı modern plastik yönelimiyle karşılaşılır.
Atilla Galatalı “Eleştirim” başlıklı sempozyum tebliğinde seramik sanatını üçe ayırır:
- Klasik Seramik Sanatı,
- Endüstriyel Seramik Sanatı
- Soyut Seramik Sanatı.

Seramik sanatı insanoğlunun ihtiyaçları doğrultusunda zekasını kullanmasıyla,seramik kap sanatı niteliğiyle ortaya çıkar.
Klasik Seramik Sanatı, başlangıcında ve sonraki gelişmelerinde temel olarak kullanıma yönelik, her tür eşyanın kilden sanatkarane şekillendirilip pişirilmesidir. “Bugün Seramik Sanatı dediğimiz gerçek, ilkel insanın kap gereksinmesiyle ortaya çıkan, mütevazi bir kap sanatıdır (Galatalı 1985: 93)”.

Klasik Seramik Sanatı kullanıma yönelik işlevsel kapların dışında, Uzakdoğu, Mısır, Yunanistan ve Anadolu’da, çok tanrılı uygarlıklar döneminde, tapınma, korku ve büyü gibi ilkel insan inançlarını ifade eden estetik ve sanatsal değerleri barındıran seramik heykelcikleri de içermektedir.
Seramik sanatı Ortaçağ’da geleneksel çerçevede yöresel farklılıklar dışında bir yönelim ve gelişim göstermeden ‘Endüstri Devrimi’ne kadar sürer. Endüstri devrimiyle Seramik Sanatı el sanatı konumundan Endüstriyel Seramik Sanatı konumuna yönelerek yeni bir alana kavuşur.
Endüstriyel Seramik Sanatı, ihtiyaca dönük işlevlere hizmet eden, tamamen seri üretime yönelik, piyasa koşulları içinde gerçekleşen bir alandır.
Endüstri devrimiyle İngiltere’deki geleneksel üretim yapan çömlekçi atölyeleri, endüstrileşme süreciyle hızlı ve ucuz üretim mantığıyla, tekdüze, yoz, süslü ve ucuz seramik ürünler sunmaya başlar. Endüstri devrimi seramiğe teknik ve üretim koşullarında büyük kolaylıklar getirip bu yönde gelişme olanakları sağlar.
Endüstri devrimini insanlığın kendisine getirdiği en büyük felaket olarak gören Morris, El Sanatları ve Sanat akımını başlatır (Tansuğ 1988: 93).
Bu yaklaşımıyla William Morris’in İngiltere’de öncülüğünü yaptığı tepki ‘Arts and Crafts Movement’, endüstrinin üretim çarkına kapılmış seramik üretimini, daha nitelikli bir çizgiye taşıyarak, el sanatına duyarlılığın arttırılmasını ve hatta el sanatı konumundan kurtulmasını sağlayarak, gelişimine yön vermek amacını taşır.
Ayrıca Bernard Leach, Japonya’da çömlekçiliği öğrenip İngiltere’ye dönerek, Uzakdoğu seramiklerinin anlam ve değerini Batı’ya taşımasıyla, daha nitelikli, teknik ve estetik yönden zengin ürünlerin ortaya çıkmasını sağlar.
Türk Seramik Sanatının gelişimine de kısaca değinelim: 13. yüzyılda Anadolu Selçuklularıyla başlayan ve Cumhuriyet dönemine kadar devam eden süreç, ‘Geleneksel Türk Seramik Sanatı olarak adlandırılır. İslam düşüncesi doğrultusunda gelişen Geleneksel Türk Seramiğine; Anadolu Selçukluları döneminden Beylikler dönemine kadar, geleneksel üretim, soyut süsleme ve bezeme hakimdir. Osmanlı döneminde ise, üretim merkezlerinin sayısı artar ve yerleri değişir, süsleme ve bezemenin çizgi dili Batı’daki natüralist yaklaşıma yönelik ama daha soyutlayıcı bir gelişme gösterir.
Osmanlı devletindeki gerilemeye paralel olarak Geleneksel Türk Seramik Sanatıda bundan payını alır. Cumhuriyet’ten sonra Batı’lılaşmanın hedeflenmesiyle süslemeye yönelik, işlevselliğin amaç olduğu geleneksel yaklaşımın dışında yeni biçim dilleri ve arayışlar dönemi başlar.
Rönesans ve sonrası natüralist eğilimlerle doğanın dikkatli bir şekilde ele alınışı, değişen çağın ve onun getirdiği yenilikler diğer sanat dalları gibi seramiği de etkiler. Modern sanat akımlarıyla bu etkileşim doruk noktaya gelir ve Soyut Seramik Sanatının ortaya çıkışını hazırlar.
Soyut Seramik Sanatı, daha başından büyük bir soru işareti olarak karşımıza çıkmaktadır. Atilla Galatalı’nın ‘Soyut Seramik Sanatı’ diye adlandırdığı bu alana, seramik çevresinde bile ortak bir adlandırma ile yaklaşılmamaktadır:
- Soyut Seramik Sanatı,
- Çağdaş Seramik Sanatı,
- Artistik Seramik Sanatı,
- Modern Seramik Sanatı,
- Sanat Seramiği.
Picasso, Matisse ve Miro, seramiğin geleneksel işlevci ve dekoratif üretim mantığını dışlayarak, seramik malzemenin bireysel, estetik, biçimsel ve düşünsel yorumları ortaya koymada, sanatçıya sağladığı ifade imkanlarını görmüş ve ortaya koydukları Modern Seramik Sanatı, örnekleriyle de seramiğin bu ayrıcalıklarını göstermişlerdir. Bu tür uygulamalarla seramik, görsel plastik sanat olarak modern boyutuyla biçimlenirken yeni anlatım diline kavuşur, seramik artık sanatsal bir ifade aracıdır.
Klasik Seramik Sanatında sanatçı, yaratıcılığa dayalı, yenilikçi ve sentezden kaynaklanan yeni bir görüş ve eser ortaya koymaktan çok, yapılanın en iyisini yapan, beceri sahibi, zanaatkar, usta kimliği taşır. Modern seramik sanatçısı ise, eleştirici tavrı, biçim ve içerik yaratıcısı olanak, kendine özgü anlatım dilini oluşturmuş, gerçek sanatçı niteliğine sahiptir. Klasik ve Endüstriyel ile Modern Seramik Sanatının temel ayrılığının nedeni burada gerçekleşir.
Modern Seramik Sanatının ortaya çıkış, oluşum ve gelişim sürecinde sanatçılar; anlatım dili açısından soyutlamacı tavırlarında, yelpazede bulunduğu yer, konusunu ele alış, irdeleyiş ve sunuş açısından farklılıklar gösterir.
Modern Seramik Sanatına bu açıdan bakıldığında üç farklı yönelimle karşılaşılır:
- Klasik - Modern Sentezci yönelim,
- Soyut - Özgün Form yönelimi,
- Seramik Heykel yönelimi.
Soyut seramik bir eser, sadece özgün biçimin ifadesinden ibaret olmalıdır. Sanatçının özgün sanatsal ifadesinin temeli üstünde vücut bulmalıdır (Galatalı 1985: 98)”.

Alıntılar: 1998 -TÜRKİYE’DE SANAT DERGİSİ

29 Mart 2010 Pazartesi

SANAT TANIMI TOPLULUĞU

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Resim Bölümü’nü 1969 yılında bitiren Şükrü Aysan tarafından kurulan SANAT TANIMI TOPLULUĞU günümüzde de çalışmalarını devam ettirmektedir.
‘Kavramsal Sanat deyiminin 1960’ların ortalarından itibaren güçlü bir şekilde dillendirilmesi ve yaygınlaşmasında öncelikle Sol Le Witt (1928) ve Joseph Kosuth( 1945) gibi sanatçılar ile Sanat ve Dil grubunun büyük emekleri var olduğu görülmektedir.1968’de İngiltere’de kurulan Sanat ve Dil grubu; dilbilimsel çözümlemeler ve göstergebilim kuramları yardımıyla çözümlemeye çalışıyorlardı.Bu grup 1969’da Kosuth ile tanıştıktan sonra Art & Language(Sanat ve Dil) adıyla bir dergi çıkarmaya başladı.
Sanat ve Dil grubunun genel eğilimi, sanat nesneleri üretmekten ziyade sanat hakkında tartışmalar yapmak, kavramlar ve imgelerin ilişkileri üzerinde kafa yormaktı.
Şükrü Aysan sanatsal formasyonunu 1970-1975 yılları arasında Fransa’nın Paris kentinde sürdürürken , eğitimi sırasında fakir sanat, beden sanatı, arazi sanatı, gösteri ve eylem sanatı ve video sanatında kavramsal boyutları ile ilgilendiğinden 1972’de kavramsal sanat akımına bağlanabilecek ilk çalışması olan “Sistem” dizisini gerçekleştirmeye başladı.Kavramsal sanatın tanınması ve anlaşılması yönünde çaba gösteren Aysan, 1977’de Sanat Tanımı Topluluğu’nu kurmuştur.Sanat Tanımı Topluluğu başından beri kavramsal sanat eğitimi veren,kolektif çalışmaya yönelik ve süreklilik sunmakta ve bugünde aynı tutumunu çalışmalarında devam ettirmektedir. Aysan, Saf Kavramsal Sanatı, hem kendi çalışmaları hem de STT’ye yaptığı öncülükle, Joseph Kosuth ile Sanat ve Dil grubu üyelerinin 1975 öncesi ilkeleri doğrultusunda üretmeyi hedeflemiştir.
Sanat Tanımı Topluluğu kurulduğu yıllardan bugüne ülkemiz sanat ortamını sürekli etkilemektedir. STT güncel sanat ortamını besleyici bir kaynak oluşturur. Güncel sanat ortamında tanınan sanatçıların büyük çoğunluğu, şu ya da bu dönemde STT’nin eğitiminden geçmişlerdir. Sanat Tanımı Topluluğu’nun ortamını düzenleme yaptığı mekânlarla belirli sayıda katılımcı oluşturur. Haftanın belirli bir günü gerçekleştirilen sanat çalışmasına, önceden bildirilmesi ve yer bulunması koşuluyla, isteyen herkes katılabilir. STT çalışmalarını bir üretim ve sonuçlarını da meta olarak görmemektedir. Sanat Tanımı Topluluğu, Kavramsal Sanat’ın Art and Language, Kosuth, Venet gibi sanatçılarca veya gruplarca, 1970’li yılların başlarındaki anlamından hareketle kendi çalışmasını ve tavrını yıllar boyunca titizlikle geliştirmiştir. Bugün geldiği noktada STT, evrensel bağlamda, Kavramsal Sanat nitelemesinin içini dolduran özgün bir sanat çalışması yaptığına inanmaktadır. Topluluk uluslararasında tanınmak yönünde herhangi bir özel çaba harcamamakta; sanatsal bir gruplaşmanın sürekliliği açısından bakıldığında bu kadar süre yaşamış ve halen yaşamda olan başka bir topluluğun yeryüzünde bulunmadığı söylenmektedir.

Sanat Tanımı Topluluğunun Kavramsal Sanat Çalışmalarının 2009-2010 dönemi 5 Kasım’da başlayan ‘’Enstalasyon’’içinde mantık anlatmasından sonra Aristoteles ‘’Metafizik’’inin tartışıldığı sanat çalışmasına katılımımla, eğitim hayatımda önemli bir adım oluşturacağı inancındayım.


Kaynakça:
1- Modernizmden Postmodenizme Sanat-Mehmet Yılmaz
2- 20.yüzyıl Batı Sanatında Akımlar-Ahu Antmen
3- http://www.sanattanimitoplulugu.com/